Amsterdam

 

 

.Rem Koolhaas . Winy Maas . Jacob Van Rijs . Natalie de Vries . Arman Akdoğan . Felix Madroza .B Van Berkel . T Hooykaas . Renzo Piano . JMJ Coenen .

HOLLANDA’ DAN NOTLAR

Bir Van Gogh hayranıyım ve sanırım hayatım boyunca yaptığım en anlamlı şey , onun peşinden gitmek oldu. Modern kelimesini pek sevmiyordum, hatta bir zamanlar ona biraz taktım bile diyebilirim. Çünkü size eğer bir şey kabul ettirilmek isteniyorsa, onun başına modern kelimesini koyarlar, sizde sorgusuz sualsiz kabul edersiniz. Neden mi? Her gün medya bizi bombardıman eder, modern olun, modern giyinin, modern yaşayın… Böylece size istedikleri her şeyi tükettirirler. Kısacası, bu modern guruları neyi okuyacağımıza, neyi seveceğimize, nasıl konuşacağımıza, nasıl davranacağımıza karar veriyorlar. Çünkü herkes modern olmak ister, kim demode olmak ister ki. O yüzden büyülü bir sözcük zaten. Ben Van Gogh üzerinden anlayınca sevdim, moderni…

Mekanar’ın Hollanda gezisi ile sadece ama sadece Van Gogh ve Van Gogh müzesi için Hollanda’ ya gitmeye karar verdim. Niye Van Gogh bize bu kadar yakın, herkese açık, herkesin yaşamına dahil olabiliyor biliyor musunuz ? Çünkü o gerçek bir modernisttir. Onu çok yakın buluyor ve iyi anladığımı düşünüyoruz. İç dünyasını kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplardan biliyoruz. Onun fırça darbeleri ve renkleri her şeyi anlatmaya yetiyor.Başka hiçbir şeye gerek yok, sadece kendi özgün yorumu, bütün akım ve öğretilerin üstünde, çok sıcak ama fırtınalı renkler ile anlatmaya çalışıyor, modern kavramı ile baş etmesi kolay olmuyor elbette. Zamanı ve kendini yakalamaya dönük Van Gogh’ un bu kendi yolculuğu, modern kavramının felsefesini çok iyi anlamamı sağlamıştı. Böylece gerçek modernle sahte moderni ayırt edebilmiştim…

İlk olarak Amsterdam’dan başladık, ilk algıladıklarım korunmuş bir doku ve bisiklet istilası. İnsanlar o kadar profesyonel bir şekilde bisiklet kullanıyorlar ki! Bisiklet kullanırken makyaj yapan bir kadın bile gördüm. Bunu sonra daha iyi anladım.Tüm şehir trafiği, bisiklet kullanımına uygun hale getirildiği için bisiklet kullanımı bu kadar yaygındı. Rotterdam’a vardığım zaman, şaşkınlık içindeydim. Şehrin her yerinde, hemen fark edebileceğiniz çok iyi modern mimari yapılar vardı. Her yapı ayrı bir araştırma konusu gibiydi. Profesyonel meslek hayatımda yedi yılımı doldurmuştum. Çok işle uğraşmıştım, benim öğretime göre, proje ve uygulama asla birbirinden ayrılamazdı, eğer bir mimar bunları birbirinden ayırırsa, kendini bir gökdelenden aşağı atarsa, onun için daha kolay bir ölüm olurdu. Bu öğreti bana Rotterdam’daki yapıların, malzemedeki çeşitliliğini, endüstrileşmiş bir inşaat teknolojisini, detaylardaki özgünlüğünü, planlardaki ve cephelerdeki kurgularını çok net görebilmemi sağlamıştı. 2.Dünya savaşı sırasında hava bombardımanları ile neredeyse tamamen yıkılan Rotterdam, bana göre küllerinden yeniden doğmuştu. Rotterdam’daki modern mimari muhteşemdi. Her kavram yerine oturmuştu, hiç bir şey öyle olsun diye orada değildi. Çevre ile uyumlu ve yumuşak bir ilişki kurulmuştu, çok iyi bir mühendislik vardı. Tekrar eden hiçbir detay görmedim, hepsi kendi detayını oluşturmuştu, işte bu gerçek bir ezber bozma idi. Basit,   yalın ve zengin.

Ferhan Yürekli’nin “Her insan kendi istediği kadar mimardır.” sözünü acaba Hollandalılar için mi söylemişti.. Mimarlıkla birlikte başka önemli iki konu öne çıkıyordu, birincisi şehircilik buna izin vermişti, ikincisi ise mühendislik bunu çözmüştü.

Çok ilginç bir anekdot, Amsterdam’dan trenle Rotterdam’a giderken yol üzerindeki yapılara bakıyordum, dediğim gibi tekrar eden hiçbir şey görmedim, sonra birden bir cami gördüm, tek tekrar eden şey Hollanda’daki bu camiydi. Sahte Sinan mimarisi buraya bile gelmişti.

MNK


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.