BİLBOGA

 

İSPANYA, BİLLOĞA

 

 .Mies Van Der Rohe.Richard Rogers . Frank Gehry . Jean Nouvel . Foster + Partner . Bellinda Tato . jose Luis Vallego . Diego Garcia Satien . Eisa Torres . Josep Puig Cadafalch . Santiago Calatrava . Federico Correa . Carles Buxade . Joan Margarit . Arata Isozaki . Carlos Ferrater . Josep M. Cartana . Richard Meier . Herzog de Meuron. Martinez Lapena.

İSPANYA’ DAN NOTLAR

Barselona denince ilk aklıma gelen isimler Dali, Miro ve Picasso’idi. Şimdi ise tek bir isim Antoni Gaudi Cornet. Gaudi, kitaplarda “Art Nouveau” akımın öncüsü olarak çıkar karşımıza. Gaudi’yi tanıyınca mimarlık tarihinin en önemli karakterinden biri olduğunu düşündüm. Bunda Katalan Kültürünün çok etkisi olduğu kanaatindeyim.

Gaudi’ nin tüm yapıları büyüleyici, her detayında “ben başka bir dünyayım diye haykırmak istiyor sanki” bu çok özel bir dünya, tabanından tavanına “ben en güzelim” demek istiyor. Her şey çok renkli, tıpkı yaşam gibi. Onun, yapılarında söylemek istediği şey ; ben yaşamın rengiyim, hayatın tamda kendisiyim, ben senden bir parçayım. La Sagrada Familia, size yeryüzündeki cenneti tasvir eder, bu büyüleyici dünyadan ayrılmak zor olsa da, başka bir mimarın peşine düşmek için sanat ve bilim’in kenti için Valensiya’ya gidiyorum. Santiago Calatrava’nın şehrine, Gaudi’yi tanımasaydım, Calatrava’yı bu kadar iyi anlar mıydım bilmiyorum. Mimarların yaşadıkları yer size, kendileri hakkında bir takım ip uçları verebilir. Burası gelecekten haber veren bir kent, Calatrava’nın strüktür konusundaki başarısı inanılmaz, betonu kullanış biçimi ise akışkan ve yumuşak. Calatrava’nın eserlerinde de, doğadan esintileri yakalamak mümkün. Bir yaprağın strüktürünü çok barız görebildim. Burada çok detaylı bir işçilik de söz konusu, sadece düşünmek yetmiyor, onu projelendirmek de, uygulamak da gerekiyor, hepsi bir arada olunca ancak çok iyi işler ortaya çıkabiliyor, bir de tabii ki çok yüksek bütçeler. Buradan Guggenheım müzesini görmek için Bilbao’ya geçiyorum. Frank Owen Gehry bütün hayatının seyrini değiştirdiği o günü şöyle anlatıyor; uyandım, tıraş olmak için banyoya gittim, banyo çok karanlık ve havasızdı, elime bir çekiç aldım ve banyo duvarında bir pencere açtım, bundan sonra bütün mimarlık anlayışım değişti. Guggenheım müzesini görmeden önce Gehry’yi ikonik binalar yapan bir mimar olarak görüyordum, müzeyi gördükten sonra bütün düşüncem değişti. Sabahın erken saatlerinde Bilbao’ya vardığımda, hava karanlıktı ve titanyum mucizesine tanık olmuştum ama beni büyüleyen şey, ikonik ve modern yapının, tarihi bir köprüyle olan ilişkisiydi. Köprü, adeta yeni yapının ve tasarımının bir parçasıydı. Müze sanki köprünün içine girmişti, inanılmazdı. Bu modern binanın, tarihi köprüye bu kadar yanaşması cesaretten daha çok, ne yaptığından çok emin, yaptığı şeyin çok farkında olan, çok iyi bir mimar olduğunun da kanıtı idi, benim için. Her şeyden önce bu yapı bir sanat müzesiydi, fakat insanları gözlemlemeye başladığımda, herkes müzenin içindeki eserlerden daha çok, yapının kendisini inceliyordu. Yapı, müzenin içindeki eserleri ve sanatçıları gölgede bırakmış, kendisi her şeyin önüne geçmişti, bu pek hoşuma gitmemişti, çünkü asıl işlevini yitirmiş, yapının kendisi eserleşmişti. Müzenin, köprüyle olan ilişkisi, hiçbir eleştiriyi kabul etmeyecek kadar güzel bir fikirdi ve biraz muzip düşünmek gerekirse şeytanın bile aklına gelmezdi. Bir kente bir yapıyı görmek için gitmişsem, genelde o yapının etrafında 360 derece tur atarım, nehir tarafındaki balkonun üstünü örten saçağı sevmedim, müzenin içi ise muhteşemdi, daha da güzeli Frank Lloyd Wright’ın sergisi vardı, bu huysuz mimari çok severim. Derler ki, bu mimarın her şeyi tasarlama tutkusu öyle bir noktaya gelmiş ki, evindeki hizmetlilerinin elbiselerini bile kendi tasarlarmış, insanı ürküten bir boyut.

Barselona’nın forum alanı oldukça başarılı planlanmış bir bölge, hem çevre düzenlemesi açısından hem de yapılar. Bu bölgedeki en ilginç mimari obje, Fotovoltaic Plaque Eisa Torres’in harika strüktürü. Bu mimari objenin, güneşle olan teknik ilişkisi, ona her açıdan başka bir bakış açısı yakalamasını sağlamış. Gas Natural’ın etkileyici biçimde çıkan konsolu ve kullandığı malzemenin özelliği ile oluşturduğu illüzyon görülmeye değer. Olimpiyatlarla gelen değişim bütün kıyı şeridine hakim. Aslına bakarsanız, mimarlık kültürü açısından Barselona, bir açık hava müzesi niteliğindedir.

Ve gelelim Endülüs’e, İslam kültürünün 9. ve 10. yüzyılda ulaştığı noktayı hayal etmek oldukça güç. Kurtuba kenti, bilim ve sanatta MS 756 yıllarında Bağdat ve Kahire’den sonra, dünyanın üçüncü bilim merkeziymiş. Kurtuba’da şehirciliğin en iyi minimal örneğini görürsünüz. Öyle ki Federrico Garcio Lorca, Kurtuba için bir şiir bile yazmıştır. Modern bir kent de karşılaşamayacağınız, kent merkezinden en ücra köşesine kadar portakal ağaçları eşliğinde muhteşem Akdeniz ışığıyla gezersiniz. Leonardo Da Vinci, sık sık bir Akdeniz ışığından bahseder. Bunu ancak bu şehirde anladım. Duru, net, insanın içine mutluluk hissi veren bir ışık bu. Bazı kentler, soğuk, karanlık ve kasvetli haliyle sizi de içine alır ve ruh haliniz, kentle birleşerek melankolik bir hal alırsınız. Bizim İbn-i Rüşt olarak tanıdığımız, Avrupalıların Averroes, dedikleri Müslüman bilim adamı, her yerde karşınıza çıkar. Bizde onun hakkında fazla bir kaynağa ulaşamadım. Endülüslerin kullandıkları geometri, bin bir gece masallarını size her an yaşatır. Bu kent de üst üste gelen zamanlar, adeta yarışır. Medeniyetleri ve yok oluşlarını da şehri gezerken hissedebilirsiniz. Granada El Hamra Sarayın da çok yalın bir kapıdan içeri alırlar sizi ve ne olursa o anda olur, dış cephesinde hiç bir şey olmayan yapının içi muhteşem güzelliktedir. “Allah’tan başka galip yoktur” cümlesi ile adeta bunu kanıtlamak istercesine her yerdedir. Emeviler, bu yapıda Kuran’da yer alan cennet tasvirlerini adeta işlemeye çalışmışlar. Belki de Gaudi bu kültürü bildiği, tanıdığı ve anladığı için kendiside “La Sagrada Familia” ile yeryüzünde başka bir cennet yapmak istemişti. İşte bu noktada kültürün ne kadar önemli olduğunu anlarsınız, bir deha başka bir dehaya öncülük eder. İshak Alaton’un harika bir sözü vardır; Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin, der..

MNK

 


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.